ATATÜRK AYDINLANMA DEVRİMİDİR!..
Yayınlanma : 11-11-2012 | 17 : 43 14
Güncelleme : 11-11-2012 | 17 : 43 14
Aysun Kaya'nın duayen gazeteci-yazar Sina Çıladır'la yaptığı ay-sonu söyleşilerinin üçüncüsünü yayınlıyoruz..
Aysun Kaya'nın duayen gazeteci-yazar Sina Çıladır’la yaptığı ay-sonu söyleşilerinin üçüncüsünü yayınlıyoruz..
“Cezaevlerindeki açlık grevlerinin altında bir çok soru işareti var!..”
AK- Ekim ayını Cumhuriyet Bayramı törenlerine ilişkin tartışmalarla geçirdik. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?
SÇ- AKP iktidarı Cumhuriyete karşı değil, Cumhuriyet Devrimine ve onu temsil eden her şeye, bu arada Devrimin simge ismi olan Atatürk’e karşı! O, laik Cumhuriyeti tasfiye edip yerine bir İslam Cumhuriyeti kurmak istiyor!..
Atatürk sadece bir soyadı değildir. Atatürk Aydınlanma Devrimidir!.. Ulusal bağımsızlıktır! Ülkenin bölünmez bütünlüğüdür! Laikliktir! Çağdaşlıktır!..
Siyasal iktidar bunlara karşı! Atatürk ve ulusal bayramlar bunları çağrıştırdığı için iktidarın hedefinde!..
Ama, iktidar hata yapıyor! Yasakçılık, tarih boyunca dünyanın her yerinde tepkilere yol açmıştır! Devrimlerin ateşini alevlendiren yasaklar ve yasakçılık olmuştur hep!.. Ünlü despot, ünlü yasakçı II. Abdülhamit’i deviren de yasakları olmamış mıydı?
Yasaklar, halk korkusunun ürünüdür. Ama, korkunun ecele faydası yoktur! Kitlelerin o dev gücünü yasaklarla, gazla-suyla alt edemezsiniz! Her yasak, yasakçının altını oyar! AKP, ulusu ulus yapan değerlere karşı olan kinini, nefretini frenleyemezse, daha çaplı kitle hareketlerinin de hedefi olur! Spor alanlarında Bakanların yuhalanması, AKP’ye bazı şeyleri hatırlatması gerekir. Unutmamak gerekir ki halkın yarısı seçimlerde AKP’ye oy vermedi! Halkın yarısına sırtını dayayarak öteki yarısını baskı altına almaya çalışmak çok büyük bir yanlıştır! Kaldı ki son yapılan kamuoyu yoklamaları, AKP’nin yüzde 50’lik oy oranının yüzde 47’ye gerilediğini gösteriyor!.. Ülkemizde inanç ve ibadet özgürlüğü vardır. Bunu Cumhuriyet Devrimi sağladı. Cumhuriyet Devriminin yarattığı bu olanağa yaslanarak Cumhuriyetin temel değerlerine savaş açmak, aymazlıktır!..
AKP’nin ulusal değerleri hedef alan hatalı politikası giderek halkın laik-dinci diye ikiye bölünmesine yol açar. Bu politika, nifak politikasıdır! Dini siyasete alet etme politikasıdır ve çok tehlikelidir! Tıpkı, Türk-Kürt ayrımcılığı gibi!..
AKP, kardeşi kardeşe düşürecek inanç, ibadet ve etnik ayrımcılığı körükleyen politikalardan vazgeçmelidir!..
29 Ekim kutlamaları yasaklandı da ne oldu?
Türkiye’nin dört bir yanında yüzbinlerde insanımız Laik Cumhuriyeti ve o’nun simgesi olan Atatürk’ü bağrına basmadı mı?!..
Yüz yıllık Cumhuriyet çınarını devirmek o kadar kolay değildir!.. Ne yaparsanız yapın, sonuçta tam bağımsızlık ideali ile çağdaşlık galip gelir!.. Çünkü tarih nehri, zaman zaman dirsek de yapsa, daima ileriye akar!..
AKP’nin Türkiye’nin bölünmesine çanak tutan politikalarının temelinde, Kürtlere verilecek bağımsızlık ile alevi-sünni sorununun kendiliğinden çözümleneceği varsayımı vardır!..
AÇLIK GREVLERİNİN AMACI NE?
AK-Cezaevlerindeki açlık grevleri için ne düşünüyorsunuz?
SÇ-Açlık grevi siyasal bir eylemdir. Eğer grev, süresizse veya sınırsızsa, buna “ölüm orucu” da denilir. Bu tür eylemler büyük yankıya yol açar. Ben PKK/BDP’den böyle bir eylem beklemiyordum. Çünkü “ölüm orucu”, elde hiçbir mücadele olanağının kalmadığı koşullarda başvurulan edilgen bir eylemdir. Bunların parlamentoda grupları, dağlarda silahlı gücü var. Dışarıda destekçiler var… Öyleyse niye “ölüm orucu”? Bu eylem, bence, PKK’nın ve onun siyasal uzantısı olan BDP’nin çaresizliğini de gösteriyor bir yerde!.. Koşulları olgunlaşmayan hiçbir eylemin başarı şansı yoktur. Acaba diyorum, BDP/PKK ikilisi, Apo’nun eve çıkarılması için koşulların olgunlaştığını mı düşünüyorlar? Bir yanda edilgen bir eylem olan “ölüm orucu”, öte yanda PKK eylemleri ve BDP’lilerin halk isyanı tehditleri! Bunlar çelişiyor!..
AK-Eylemler nasıl sona erebilir sizce?
SÇ-12 Mart döneminde ben de katılmıştım böyle bir eyleme. Ancak, bizimki uyarı içindi, süresiz değildi! BDP’ninki süresiz görünüyor. Eğer eylem, kendiliğinden, hiçbir ödün almadan sonlandırılırsa, BDP için fiyasko olur bu! Bundandır, bir şeyler almadan grevler sonlanmaz!..
AK-Eylemciler ne kadar dayanabilir sizce?
SÇ-Bünyeye bağlı bu. Sanıyorum şekerli su içiyorlardır. Zaten ilk üç günden sonra açlık hissi kaybolur. Yeterli miktarda su alırlarsa 2-3 ay dayanan olabilir!.. Aklıma bir soru geliyor bu arada: Apo niye katılmıyor eyleme? Oysa, Apo’nun tek başına girişeceği bu tür bir eylem, çok daha büyük yankıya yol açardı! Şunu söyleyeceğim: Cezaevlerindeki grevin altında birçok soru işareti var!..
MUHALEFET LAFTAN İBARET!..
AK-Türkiye’de etkin bir muhalefetten sözedilebilir mi?
SÇ-AKP’nin en büyük şanslarından birisi, kuzu gibi bir muhalefete sahip olmasıdır! Cumhuriyet Devriminin kaleleri bir bir yıkılıyor; ülkemiz teorikman bölünmüş durumda ve işin fiiliyatına doğru yol alınıyor. Muhalefet ise, liderlerinin grup nutuklarından ibaret! AKP’ye oy vermeyen kitlelerin demokratik enerjilerinin önüne düşmeye ödleri kopuyor! Türkiye’deki tüm hinoğlu hinliğin başında ABD olduğu halde, muhalefetin ABD’ye de tıkı yok! MHP, AKP’nin koltuk değneği! Yeni CHP, Kemalizmi şu yana koymuş, neoliberalizmin salıncağında kolan vuruyor!.. Bundandır, AKP, muhalefetten korkmuyor. Onun korkusu ulusalcı sivil-asker aydınlar! Eğer öyle olmasa, dünyadaki tüm tepkileri görmezden gelip sivili, askeri ve gazetecisi ile bunca vatansever aydının içerde çürümesini seyreder mi?!.. Çıkarır bir toplu af, olur biter! Bunu 12 Mart ve 12 Eylül faşizmleri yaptıydı; AKP korkusundan yapamıyor! ABD’nin de zoruyla bir af çıksa, öncelikle Öcalan ve yandaşları için sınırlı olarak çıkacaktır!..
Denilebilir ki, 29 Ekim’de CHP eni-konu hareketlendi. Orası öyle! Ama, unutmamak gerekir ki, kitlelere önderlik yapan CHP değildi; tam tersi, kitleler CHP’ye önderlik yaptı!.. Umarım bu gerçeği CHP’yi yönetenler de görür ve bu kez kitlelerin önüne geçerler.
ZAMLARIN NEDENİ AŞIRI HARCAMALAR
AK-Gelelim ülkemizin gündemdeki sorunlarına… Örneğin ağır zamlara!..
SÇ-Dar ve ortagelirli halkın belini büken ağır zamlar, Suriye sorununa bağlı! İktidar Suriye için büyük harcamalar yapıyor. Bundan kaynaklanan bütçe açığı ile dış ticaret açığı iktidarın halkın boğazına sarılmasına çanak tutuyor. Bununla da durmuyor, devlete ait ne varsa; ormanlar, fabrikalar, madenler, otoyollar, vb. satıp savıyor! Alıcılar arasına yabancıları da sokan yasa değişikliği, özellikle petrol bölgesi sayılan Hatay, Diyarbakır gibi yörelerde toprakların büyük bir kısmının yabancıların eline geçmesi pratiğini yarattı. Ama yine de açıklar dengelenemiyor!..
Suriye ile dış ticaretin bitmesi, bu ülkenin artık Türkiye’den değil İran’dan elektrik almaya başlaması, hava ulaşımı giderlerinin artması, ekonomik dengeleri bozan diğer güncel gelişmeler…
AKP’nin herkesle kavga eden avanturist (maceracı) dış politikasının sürmesi halinde ekonomik dengelerin daha da bozulması sözkonusu olabilir.
ZONGULDAK’I BİTİRDİLER!..
AK-Gelelim bölgemize.. Hükümetin enerji üretiminde kömürün payını yükseltme girişimini nasıl karşılıyorsunuz?
SÇ-Yaşam büyük öğretmendir. Bunu koşullar dayatıyor. Bizim 40 yıldır “aman kömüre önem verin” diye yırtınmamızın nedeni, enerjide dışa bağımlılığın mümkün olabilecek en alt düzeye indirilmesini sağlamak içindi. Kömürün Zonguldak için ayrı bir önemi de var. Zonguldak’tan başka bir yerde taşkömürü yok. Taşkömürü sadece termik santrallerde elektrik üretimi için kullanılmaz. Daha önemlisi çelik üretimi için kullanılır.
Yani taşkömürü stratejik bir madendir. O olmadan çelik üretemezsiniz!.
En büyük paradokslarımızdan birisi de budur:
Türkiye’nin yılda 20 milyon ton taşkömürüne gereksinmesi var. Zonguldak ise, devleti-özeli ile taş çatlasa 3 milyon ton kömür üretiyor bir yılda! İşin en ironik yanı, bunun üçte birinin Çatalağzı termik santralinde kullanılmasıdır! Vasıfsız taşkömürü ise, yakımlık olarak kullanılıyor. Demir-çelikler kömür ihtiyacını dışarıdan karşılıyor. Peki, kömür mü yok Zonguldak’ta? Ortalama 2 milyar tonluk bir rezervden sözediliyor. Peki, niye üretemiyoruz? Ekonominin çarklarını ithalatla döndürmeyi ilke edinmişsen, ayrıca özel sektörcü bir bakış açısına sahipsen, bugünkü tablo, şaşırtıcı değildir!.. Beni en çok şaşırtan, altıokundan birisi devletçilik olan CHP’nin kömürde devletçiliği savunmamasıdır!.. Başbakanın yaptığı açıklamaya göre, TTK de tümüyle özel sektöre devredilecektir!.. Atatürk döneminin ilk ağırsanayi kenti olan Zonguldak, bugün çalışanından çok emeklisi ile, emekliler kentine dönüşmüştür!..
Ve ne yazık ki, ne Zonguldak milletvekillerinden ciddi tepkiler vardır buna, ne de yerel siyasetçiler ile demokratik kitle örgütlerinden!..
Atatürk dönemimin özkaynaklara dayalı kalkınma politikası, günümüzde, ithalata ve borçlanmaya dayalı hormonlu “kalkınma” politikasına dönüşmüştür!..
Taşkömürü havzası bunun tipik bir örneğidir!..
AK-Demir’lerin Şirketlerine yapılan operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
SÇ-Operasyon kaçak ocaklarla ilgiliydi sanıyorum. Zonguldak’ta 800 civarında kaçak ocak olduğu biliniyor. Zonguldak’ın en büyük yaralarından birisi de bu! Devletin madeni düpedüz yağmalanıyor! Emniyetin kaçak ocakçılığı önlemek için operasyonlar yapması doğal görevidir. Bu konuda geç bile kalındı! Demir’lerin kaçak ocaklarla ilgisinin olup olmadığını saptamak adli makamların işidir. Soruşturma bitmeden bu konuda değerlendirmeler yapmak yanlış olur.
Ama, devletin nihayet kaçak ocaklar sorununa aktif şekilde yaklaşması sevindiricidir. Anlaşılıyor ki kaçak ocaklar konusunda artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Bu, olumlu ve desteklenmesi gereken bir gelişmedir!..
EREĞLİ’Yİ ERDEMİR AYAKTA TUTUYOR!..
AK-Peki, Zonguldak sınırları içindeki diğer ağırsanayi kenti olan Ereğli için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz?
SÇ-Ereğli’de halen 10 bin civarında (İşkur’a kayıtlı) işsiz var. Binlerce muhtaç aile!..
Erdemir olmasa, Ereğli balıkçı kasabası bile olamaz! Çünkü çaplı balıkçılık da cançekişiyor!..
Erdemir, eğer OYAK devreye girmeseydi, yabancı çelik devlerinin eline geçecekti. Az mı uğraştı adamlar? Zaten ABD’nin Erdemir’i kurarken niyeti de bu değil miydi? Stratejik öneme sahip olan demir-çelik sektöründeki entegre üretim payının önemli ölçüde ulusal bir kuruluşumuzun elinde bulunması şanstır. Hem Türkiye için, hem de Ereğli ve İskenderun için…
Ereğli ile devam edecek olursak, Erdenir 6-7 bin kişilik bir istihdam kapasitesine sahip. Ürettiği katmadeğerler ve ara-alımlar ile hem Ereğli ekonomisinin hem de toplumsal gelişiminin temel kuruluşu konumunda. Örneğin ara-alımlarının yüzde 40’a yakınını Ereğli’den yapıyor. “Dışarıdan” yaptığı alımlar Ereğli’de yok zaten.
Başka ne var Ereğli’de?
Kandilli biraz kömür üretiyor. Lafarge de biraz çimento. Bunun dışındaki “sanayicileri”, Erdemir’e bağlı olarak çalışan kesme-dilmeciler oluşturuyor. 6-7 bin kişiye istihdam sağlayan tersaneler sizlere ömür!.. İşin ilginci kimsenin de umurunda değil bu!..
Manifaktür (atölye) sanayinin yarattığı istihdam, devede kulak!..
Bu gerçek ortada iken, Belediye Başkanımız Halil Posbıyık alıyor eline mührü, Erdemir’e duman attırıyor! Binaları, işyerlerini mühürlüyor. Sonra da Erdemir’e şu kadar trilyonluk ceza kestim diye övünüyor! Farkında değil ki o cezalar aslında emekçilere kesiliyor! Ereğli’ye kesiliyor!. Türkiye’yekesiliyor!
AK-Nedir Ereğli’nin temel sorunu sizce?
SÇ-Yatırım yetersizliği! 10 bin açık işsiz var, ne devletten ne de özel sektörden iş alanı açacak yatırımlar görülmüyor. Bunlar en kolay yoldan elde edilecek rant peşinde! Örneğin Ereğli de sürüyle alış-veriş çarşısı ve iki AVM var. Belediye yenisini yapacağını açıkladı geçen gün. Oysa, kent merkezindeki AVM’nin dükkanlarının yarısı boş! AVM’yi yapan Şerafettin Turpçu’ya sordum, “İşimiz zor ağbi, dükkânları satamıyoruz” dedi.
Ticaretten kazandıkları parayı lüks tüketime akıtan “işadamları” bir araya gelip reel sektöre yatırımlar yapsalar.. Öte yandan, belediye bir Vakıf kurup, fakir-fukaraya, eğitime, sağlığa dönük yatırımlara yönelse.. Ayrıca istihdam sağlayacak üretken yatırımlara, iyi olmaz mı? Hem işsizlik azalır, hem de sosyal güvencesiz fakir-fukara sebeplenir bundan..
Şişli’den Eşkişehir’e kadar sayısız örnekleri var bunun!..
Özetle, Ereğli yeni yatırımlara sahne olmazsa, göç vermeye başlar; veriyor da zaten!..
Yap binayı, ver kiraya, rantıyla geçin!..
Belediyeyi de kucaklayan bu zihniyet terk edilmelidir!
Ereğli’nin üretken, emekçi-yoksul odaklı bir belediyeye ihtiyacı var!..
POSBIYIK SİYASETİ BIRAKMALI!
AK-Posbıyık yeniden aday olacak mı sizce?
SÇ-Bilmiyorum. Kendisiyle uzun süredir görüşmüyorum çünkü. Aday olur, olmaz; koşulların ve kendisinin bileceği bir şey bu!..
AK-CHP’den değil de bir başka partiden aday olabilir mi?
SÇ-Geçmişe bakarak şunu söyleyebiliriz: Posbıyık ilkesiz bir politikacıdır. İdeolojik tutarlılığa sahip değildir. Her partiden aday olabilir. Ancak bu kez, (eğer aday olacaksa) çok daha dikkatli davranmak durumunda. Çünkü, gittiği partiye artı-oy kazandıran Posbıyık yok artık! CHP’den belediye başkanı seçildikten sonra şöyle demişti: “CHP yok, Posbıyık var!..” Gerçi nezaketsiz bir ifadeydi bu; ama, özünde doğruydu. Çünkü Posbıyık’ı aday göstermese, CHP seçimi kazanamazdı. Ayrıca Murat Sesli bilinen şekilde devredışı kalmasa, Posbıyık’a resmen ya zorlanır ya da kazanamazdı CHP!..
Son genel seçimin Ereğli’deki sonuçları, Posbıyık’ın partisine artı-oy kazandırma yeteneğini kaybettiğini gösteriyor!..
Bu açıdan bakıldığında, örneğin AKP’nin de Posbıyık’a ihtiyacı yok! CHP’nin de yok! CHP eğer kişisel albenisi ve siyaset deneyimi olan; ayrıca Posbıyık’a göre genç bir aday bulamazsa kendisine, Ereğli’de AKP’ye rakip olamaz! Tabii şu koşulla: AKP, Murat Sesli gibi bir adaya sahip olursa! Bir genelleme yapmak gerekirse, yerel seçimde Ereğli’de mevcut CHP-AKP dengesi (daha doğrusu dengesizliği) AKP lehine bozulacak gibi! Ama, tekrar ediyorum, doğru aday koşuluyla!..
AK-AKP için neden doğru aday vurgusu yapıyorsunuz?
SÇ-Şunun için: Son kitabım “Emeğin Çelikleşme Öyküsü”nde de anlatmaya çalıştığım gibi, Ereğli halkı, (özellikle işçileri) demokratik birikimi olan bilinçli bir halktır. CHP’nin Cöbekoğlu ile uzun süre belediye yönetimini elinde tutması, daha sonraki dönemde ANAP’lı Posbıyık’ın tabandan gelen baskı sonucu kendinden önceki döneme ideolojik bakımdan ters düşecek bir yönetim üslubundan, yani Özal’ın Amerikancı-Dinci üslubundan uzak durması, bununla ilgilidir.
Ereğli, katı dinci bir yönetim üslubunu hazmetmez, değişik şekillerde tepki verir! Onun için AKP, her bakımdan çağdaş profili olan bir adayla seçime girmek zorundadır. Elinde böyle bir potansiyel adayı var: Murat Sesli! Sesli’yi Ereğli halkı benimsedi; seviyor. Güleryüzlülüğü, mütevazi kişiliği, deneyimi ve halkın yoksul kesimlerine önem veren yönetim üslubu ve hepsinden önemlisi, ideolojik bakımdan esnek bir tutum sergilemesi, onu AKP için ideal aday haline getiriyor.
Cübbeli Ahmet Hoca tipinde ve zihniyetinde bir AKP adayı Ereğli’de iş yapmaz!..
Bu dengeli özellikler geçmişte Posbıyık’ta da vardı, ama artık yok! Posbıyık yıllar içinde şişen egosu, bundan kaynaklanan küçük dağları ben yarattım havası, Tek Adam’lık hevesi, vefasızlığı, halka tepeden bakan elitizmi ve hepsinden önemlisi ideolojik tutarsızlığı ile kitlelerden de koptu aydın çevrelerden de!.. Posbıyık’ın en önemli özelliği, eleştiri-özeleştiri kültüründen yoksun olmasıdır!..
Bugünkü Posbıyık, geçmişteki Posbıyık’ın karikatürü bile değil!
Entrikacılık, “düşmanının düşmanı dostumdur” pragmatizmi, aracı amaca kurban eden Makyavelizm’i, bunun kaçınılmaz sonucu olarak siyaset etiğini altüst eden tavırları, ilkesizliği, vefasızlığı, bencilliği, vb. ile günümüzün Posbıyık’ı nesli tükenmekte olan kasaba politikacılığının prototipi haline geldi!.. Posbıyık, ne yazık ki hiç kimsenin ve hiçbir partinin sonuna kadar güvenemeyeceği bir profile sahip bugün!
Bundandır:
Devlet erkânının önünde yumruklanıyor; kimseden tık yok!.. Ereğli için zirve toplantısı yapılıyor; çağrılmıyor!..
Barış ödülü vermek için festivale Uğur Dündar, Yılmaz Özdil, Müjdat Gezen gibi başı dik Atatürkçü yazar ve sanatçıları davet ediyor; reddediliyor! Hiçbir işlevi kalmayan ödülü, “Batsın bu dünya” türküsüyle ünlenen bir arabeskçiye vermek zorunda kalıyor!..
Alevi yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı Gümeli’de şenlikler yapılıyor, çağrılmıyor!..
Bir Afrika ülkesinin büyükelçisi Ereğli’ye geliyor; protokol geleneklerine rağmen belediyeyi ziyaret etmiyor!..
Başka örnekler de verilebilir.
Kırksekiz yıldır gazetecilik yapıyorum, hiçbir belediye başkanının böylesine dışlanmasına tanık olmadım!.
İçtenlikle söylüyorum, eski dostumun düştüğü bu durum, beni gerçekten üzüyor!..
Bir gazeteci, kişisel dostluklarını, toplumsal misyonunun üstüne çıkardığı an bu kimliğini yitirir!
Yukarıda çizdiğim Posbıyık profilini bu açıdan değerlendirmek gerekir.
Posbıyık siyaseti bırakmalı bence! O’nun siyaset marketindeki raf ömrü doldu! Gerçi benden küçüktür ama, yaşı da yaptığı işin gerektirdiği enerjiyi karşılayamayacak kadar ilerledi. Zaten Ereğli’ye vereceğini verdi, alacağını aldı! Gençlerin önünü açmak gerekiyor artık!.. Üzülerek söylüyorum; Posbıyık’ın ardında adını yaşatacak tek kalıcı eseri yok bugün! Çoğu ranta dönük bir sürü bina! Genelde siyasal amaçlı işlevsiz başka bina var!.. Oysa, Kadın Sığınma Evi, bir öğrenci yurdu, bir okul, sosyal güvencesi olmayanlara dönük bir sağlık ve ilaç hizmeti, bir atölye, vb. Posbıyık’ın adını yaşatabilirdi!..
Olmadı! Olmadı, çünkü, bu bir bakış açısı sorunudur!..
BASINI ÇAPSIZ POLİTİKACILAR BİTİRDİ!
AK-Geçen söyleyişimizde yerel basınla ilgili söyledikleriniz ilgi yarattı. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
SÇ-Gazetecinin görevi nedir?
Halk kitlelerini bilgilendirmek ve aydınlatmaktır!
Ülkesinin ve halkının çıkarlarını korumaktır.
Gazetecinin bunu yapabilmesi için bağımsız olması gerekir. Özgür olması gerekir. Bu yüzden, basın özgürlüğü lafının lafta kalmaması için mücadele etmek zorundadır gazeteci!.. Özgür ya da bağımsız değilse, toplumsal işlevini yerine getiremez çünkü!..
İstisnalar sözdışı, ne ulusal basın ne de yerel basın bağımsız değil! Ulusal basının yüzde 95’i, iktidarın dümensuyunda! Yüzde 5’lik kesim (ki, beş gazete ve iki TV’den ibaret) canını dişine takmış gazetecilik yapmaya çalışıyor! Ancak, engelleniyor! Bugün 100’e yakın muhalif gazeteci hapiste!.. Özetle Türk basını özgür değil! Basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasiden sözedilemez!..
Yerel planda da böyle bu!
Yerel basın istisnalar sözdışı, çirkin politikacıların dümensuyunda!.. Toplumsal gerçekler karşısında üç maymunu oynuyor! Sansürün en çirkini olan otosansür, yerel basını için için kemiriyor!..
Yo hayır! Bu tablonun yaratıcısı bizim çocuklar değildir! Bu tabloyu yaratan çirkin politikacılardır! Geçende de yazdım: Dünyanın en aşağılık insanları, başkalarının zaaflarını sömüren insanlardır! Çirkin politikacılar, yerel basının ekmek kavgasını hayasızca sömürüyorlar!
AK-Çözüm nedir peki?
SÇ-Her koyun kendi bacağından asılır bencilliği terk edilmelidir! Gazeteciler birbirine sımsıkı kenetlenmelidir! Birlikten güç doğar lafı boş bir laf değildir!..
Ereğli Gazeteciler Derneğinin mevcut yönetimi birliği sağlayamıyorsa, çekilme erdemini göstermelidir!
Basın mensupları el-ele ve kafa-kafaya vermeli, sorunlarına birlikte çözüm üretme yolunu tutmalıdır.
Basın el-ele verirse, çirkin politikacıların böl-yönet taktiği işe yaramaz hale gelir! Basın mensupları birbirlerini sevmek zorunda değillerdir. Ama, birbirini kollamak zorundadırlar! Mesleki dayanışma esas olmalıdır! Çünkü yarın kimin kirli politikacıların oyununa geleceği hiç belli olmaz!..
Unutmayalım ki, yazılısı sözlüsü, görüntülüsü ve dijitali ile Ereğli halkının nabzını basın tutuyor! Basın, bu büyük silahı doğru kullandığı taktirde hiçbir kirli politikacı onun karşısında ayakta kalamaz!
Yok, bu gerçekleşmezse, şimdiki tablo, giderek daha da çirkinleşerek sürer gider!..
AK-Teşekkür ediyorum.
SÇ-Ben de.
Haber :
ETİKETLER : Yazdır
Çok Okunanlar
» Henüz BUGÜN Haber Görünmüyor