Sosyal güvenlik'te kara delik büyüyor
TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, CHP Sözcüsü Ünal Demirtaş, sosyal güvenlikteki kara deliğin büyüdüğünü, kamu hastaneciliğinin terk edildiği, sağlıkta hizmetlerinin özelleştirildiğini, tüm bunlara da Ak Parti’nin sağlıkta dönüşüm iddiaları ile başlattığı sürecin neden olduğunu söyledi.
CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş, sosyal güvenlik kurumu ile ilgili bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını istedi. TBMM Başkanlığına sunduğu önergesinde CHP’li Demirtaş şunları ifade etti:
KRONİKLEŞMİŞ SORUNLAR VAR!
Ülkemizde günden güne kötüleşen ekonomik tablonun en belirgin yansıması sosyal güvenlik kurumunda gözlemlenmektedir. Ekonomik krizin sonucu olarak pek çok fabrika ve iş yeri kapanmış, işsiz sayısı patlamıştır. Sigorta primlerini ödeyemeyenlerin sayısı artarken, bütçe açığı yıldan yıla artan Sosyal Güvenlik Kurumu bir türlü toparlanamamaktadır. Ortaya çıkan bu olumsuz tablodan ise her zaman olduğu gibi dar gelirliler etkilenmektedir. Ak Parti hükümetleri döneminde Sosyal Güvenlik Kurumu gelir ve giderleri arasındaki dengesizlik yıldan yıla artmış ve 17 yılda toplam 317,9 milyar TL’lik açık oluşmuştur. Bugün Ak Parti’nin basiretsiz yönetimi sonucunda sosyal güvenlik kurumunun kronikleşmiş ve kurumu çöküşe sürükleyen büyük sorunları vardır.
SİSTEM ÇÖKÜYOR!
2006 yılında, farklı norm ve standartlara olan sosyal güvenlik sistemlerinde birlik sağlanması ve bir reform yapılacağı iddiası ile SSK,BAĞ-KUR VE Emekli Sandığı birleştirilmiş ve Sosyal Güvenlik Kurumu altında toplanmıştır. Yasanın çıktığı dönemde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından; “Bu yasanın faturasını memurlar, işçiler, esnaf ve sanatkarlar, emekliler, çiftçiler yani orta ve dar gelirliler ödeyecektir” uyarısı yapılmış ancak yine Ak Parti tarafından bu uyarılar dikkate alınmamıştır. Yani sosyal güvenlik sisteminde reform yapıldığı iddiası ile gerçekleştirilen bu birleşme, aktarıldığı gibi sorunların çözümü olmamış aksine sorunlar katlanarak büyümüştür. Bugün ülkemizdeki sosyal güvenlik sistemi çökmek üzeredir. Sosyal Güvenlik Kurumu taşıdığı önemle bağdaşmayacak bir yönetim anlayışı içindedir.
ENFEKSİYONA DOĞUM FATURASI!
2019 yılı, Sosyal Güvenlik Kurumu Sayıştay Raporu, kurumdaki başıboşluğun, denetimsizliğin, kontrolsüz bir yapının olduğunu ortaya koymaktadır. 2018 yılına ilişkin denetimlerde,10 bin 175 adet tıbbi malzemenin vefat eden hastalarda olduğu, aynı gün içinde 170 farklı hastaya 5-6 farklı branşta işlem yapıldığı, vefat eden 411 sigortalı üzerinden, ölümlerinden sonra faturalandırılan sağlık hizmeti bedeli 956.166,71 TL olduğu, bazı ameliyatlarda bir hasta için,1 adet malzeme kullanıldığı belirtilmesine rağmen faturalandırmanın 48 adet üzerinden yapıldığı, üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı konulan bir hasta için kuruma yapılan faturalandırmanın doğum işlemi olarak yapıldığı tespit edilmiştir. Üstelik Kimlik Paylaşım Sistemine göre bu kişinin doğum yaptığına dair bir bilgiye de ulaşılamamıştır.
HERKES SOSYAL GÜVENLİK HAKKINA SAHİPTİR!
Sosyal güvenlik kavramı ülkemizde; Anayasa’nın 60’ıncı maddesindeki “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” düzenlemesi ile güvence altına alınmıştır. Genel anlamıyla sosyal güvenlik; vatandaşların ekonomik olarak ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde, sürekli bir gelirin ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayan düzenlemeler bütünüdür. Sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemelerde bugünün ihtiyaçlarını karşılayacak düzenlemelerin yanında geleceğe dair planlamanın da yapılması şarttır. Çünkü sosyal güvenlik gelecekte ortaya çıkabilecek risklerin ortadan kaldırılması hedefini de kapsamaktadır. Bu nedenle devletlerin sosyal güvenlik politikalarının öngörülü, sağlam, gelişmiş ve sürdürülebilir olması gerekir. Nitekim bu politikalar yoksulluk, işsizlik, gelecekteki ekonomik belirsizlik, yaşlılık ve hastalık gibi sosyal tehlikelerin ortaya çıkaracağı olumsuzlukları ortadan kaldırmaya dair önlemleri içermektedir.
TBMM ARAŞTIRMALI!
Önergesinde sosyal güvenlik konusunda ulusal düzenlemelerin yanında uluslararası mevzuattaki sözleşmelerin tamamının Türkiye tarafından imzalandığına dikkat çeken CHP’li Demirtaş; “Ak Parti hükümetleri döneminde kronikleşmiş hal alan ve günden güne çözümsüz bir noktaya ve çöküşe sürüklenen sosyal güvenlik kurumunun açık vermesinin nedenlerinin araştırılması, buna karşı alınacak idari, mali ve teknik önlemlerin belirlenmesi, sosyal güvenlik kurumundaki bu çöküşten en fazla zarar gören orta ve dar gelirli kesim için yapılacakların belirlenmesi, bu süreçte sosyal güvenlik sisteminin Anayasa ve uluslararası mevzuata uygun hale getirilmesi, sosyal güvenlik kurumuna kuruluş hedefi ile bağdaşacak bir yapının oluşturulması amacı ile yapılacakların tespit edilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bir meclis araştırma komisyonu kurularak, araştırılması gerekir” dedi.
Soru Önergesi şu şekilde:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Genel anlamıyla sosyal güvenlik; vatandaşların ekonomik olarak ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde, sürekli bir gelirin ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayan düzenlemeler bütünüdür. Sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemelerde bugünün ihtiyaçlarını karşılayacak düzenlemelerin yanında geleceğe dair planlamanın da yapılması şarttır. Çünkü sosyal güvenlik gelecekte ortaya çıkabilecek risklerin ortadan kaldırılması hedefini de kapsamaktadır. Bu nedenle devletlerin sosyal güvenlik politikalarının öngörülü, sağlam, gelişmiş ve sürdürülebilir olması gerekir. Nitekim bu politikalar yoksulluk, işsizlik, gelecekteki ekonomik belirsizlik, yaşlılık ve hastalık gibi sosyal tehlikelerin ortaya çıkaracağı olumsuzlukları ortadan kaldırmaya dair önlemleri içermektedir.
Sosyal güvenlik kavramı ülkemizde; Anayasa’nın 60’ıncı maddesindeki “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” düzenlemesi ile güvence altına alınmıştır.
Uluslararası mevzuatta da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 22’nci maddesinde “Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenliğe hakkı vardır” düzenlemesi ile sosyal güvenlik temel bir insan hakkı olarak ilan edilmiştir. 1952 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına İlişkin 102 sayılı sözleşmesi, dünyadaki bütün sosyal güvenlik sistemlerinin model olarak kabul ettiği bir sözleşmedir. Buna göre; “Hastalık(tıbbi ve parasal yardım), işsizlik, yaşlılık, iş kazası ve meslek hastalığı, analık, sakatlık, ölüm, aile ödenekleri sosyal güvenlik sisteminin kapsamına alacağı riskler olarak belirlenmiştir. ILO tarafından çerçevesi çizilen sosyal güvenlik kapsamı Avrupa Sosyal Şartı ile bir adım öteye taşınmış ve “Sosyal Güvenlik hakkının etkili biçimde kullanılmasını sağlamak üzere:1)Bir sosyal güvenlik sistemi kurmayı ya da korumayı;2)Sosyal Güvenlik Sisteminin “En az Sosyal Güvenlik Standartlarına İlişkin Uluslararası Çalışma Sözleşmesinin” onaylanması için gereken düzeyden daha düşük olmamak üzere yeterli bir düzeyde tutmayı;3)Sosyal güvenlik sistemini giderek daha yüksek bir düzeye çıkarmaya çalışmak” şartlarını getirmiştir. Yine Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu ile sosyal güvenliğin norm ve standartları belirlenmiş, Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi ile de sosyal güvenlik hakkı açısından eşitlik ilkesi kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak da, hiçbir bireyin gelir düzeyi düşüklüğü yüzünden temel gereksinimlerinden mahrum bırakılmaması ilkesi ile bu konuda devlet desteğinin sosyal yardım programları ile sağlanması benimsenmiştir. Türkiye tüm bu uluslararası sözleşmeleri imzalamıştır.
İç hukukta da, uluslararası mevzuatta da sosyal risklerin bireyler üzerindeki etkilerini ortadan kaldırmak ve bu risklere karşı kişilere ekonomik ve sosyal bir güvence sağlamak amacı ile düzenlemeler yapılmıştır.
Ülkemizdeki ilk olarak 1936 yılında çıkarılan İş Kanunu ile sosyal güvenlikle ilgili kapsamlı bir düzenleme yapılmıştır. Sosyal sigortalara ilişkin temel ilkeler bu kanunla düzenlenmiş olup Türkiye’de sosyal sigortaların kuruluşu da bu kanunla yapılmıştır.
Bugün ise sosyal güvenlik sistemi 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile düzenlenmektedir. 2006 yılında, farklı norm ve standartlara olan sosyal güvenlik sistemlerinde birlik sağlanması ve bir reform yapılacağı iddiası ile SSK,BAĞ-KUR VE Emekli Sandığı birleştirilmiş ve Sosyal Güvenlik Kurumu altında toplanmıştır. Yasanın çıktığı dönemde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından; “Bu yasanın faturasını memurlar, işçiler, esnaf ve sanatkarlar, emekliler, çiftçiler yani orta ve dar gelirliler ödeyecektir” uyarısı yapılmış ancak yine Ak Parti tarafından bu uyarılar dikkate alınmamıştır. Yani sosyal güvenlik sisteminde reform yapıldığı iddiası ile gerçekleştirilen bu birleşme, aktarıldığı gibi sorunların çözümü olmamış aksine sorunlar katlanarak büyümüştür. Bugün ülkemizdeki sosyal güvenlik sistemi çökmek üzeredir.
Ülkemizde günden güne kötüleşen ekonomik tablonun en belirgin yansıması sosyal güvenlik kurumunda gözlemlenmektedir. Ekonomik krizin sonucu olarak pek çok fabrika ve iş yeri kapanmış, işsiz sayısı patlamıştır. Sigorta primlerini ödeyemeyenlerin sayısı artarken, bütçe açığı yıldan yıla artan Sosyal Güvenlik Kurumu bir türlü toparlanamamaktadır. Ortaya çıkan bu olumsuz tablodan ise her zaman olduğu gibi dar gelirliler etkilenmektedir. Ak Parti hükümetleri döneminde Sosyal Güvenlik Kurumu gelir ve giderleri arasındaki dengesizlik yıldan yıla artmış ve 17 yılda toplam 317,9 milyar TL’lik açık oluşmuştur. Bugün Ak Parti’nin basiretsiz yönetimi sonucunda sosyal güvenlik kurumunun kronikleşmiş ve kurumu çöküşe sürükleyen büyük sorunları vardır.
Sosyal Güvenlik Kurumu taşıdığı önemle bağdaşmayacak bir yönetim anlayışı içindedir. Nitekim bu çöküş uzunca bir süredir Sayıştay raporlarında da dile getirilmektedir. 2019 yılı Sayıştay Raporu, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndaki başı boşluğun, denetimsizliğin, kontrolsüz bir yapının olduğunu ortaya koymaktadır. Sayıştay Raporuna göre; Mali Yönetim Sistemleri Otomasyonu Projesi kapsamında bürokrasiyi ortadan kaldırarak internet üzerinden işlem yapmayı sağlayan Merkezi Tahsilat Sistemi’ndeki aksaklıklar nedeniyle;
-Kurum alacaklarının mali tablolarda tam, doğru ve zamanında gösterilememiş ve raporlanmamıştır,
-Sosyal Güvenlik Kurumu’nun varlık ve yükümlülükleri ile faaliyet sonuçları hatalı raporlanmıştır,
-Kurum alacakları ile ilgili icra işlemleri muhasebe sistemi dışında takip edilmiştir,
-Tecil ve tehir edilen kurum alacaklarının bir kısmı muhasebe sistemi içinde takip edilememiştir.
Tüm bu eksiklikler kurumun ekonomik tablolarının doğruluğu, güvenilirliği ve hesap verme süreçlerinin doğru bir şekilde yürütülmesini etkileyen hatta engelleyen unsurlardır. Üstelik bu unsurlar ilk defa bu yıl değil, 2014 yılından bu yana ifade edilmektedir. Oysa sosyal güvenlik kurumlarında merkezi tahsilat sistemine 2012 yılında geçiş yapılmıştır. Üzerinden bu kadar uzun zaman geçmiş olmasına rağmen hala kurum tarafından “Merkezi Tahsilat Sistemine tam geçiş yapıldığında sorun çözülecektir “gibi yanıtların verilmesi en hafif tabir ile umursamazlıktır. Sisteme geçişte yaşanacak sorunların öngörülmemesi buna karşı tedbir alınmaması, doğrudan iktidarın sorumsuzluğudur.
Sosyal güvenlik kurumundaki bu denetimsizlik ve başı boşluk nedeniyle 2019 yılı Sayıştay Raporu’nda;
-2013 yılından itibaren vefat ettiği halde hasta kullanımında görünen 16.261.611,006 TL tutarında 10 bin 175 adet iadeli tıbbi malzeme olduğu tespit edilmiştir.
-Check-up işlemlerinde Sağlık Uygulama Tebliğine aykırı olarak aynı gün içinde, 170 farklı hastaya ortalama 5-6 farklı branşta, bazılarında ise aynı gün içinde ise 10 farklı branşta işlem yapılmıştır. Bunlara ilişkin kuruma yapılan faturalandırma 35.384.396,13 TL’dir.
-Vefat eden 411 sigortalı üzerinden, ölümlerinden sonra faturalandırılan sağlık hizmeti bedeli 956.166,71 TL’dir.
-Bazı ameliyatlarda bir hasta için,1 adet malzeme kullanıldığı belirtilmesine rağmen faturalandırma 48 adet üzerinden yapılmıştır. Yani Sosyal Güvenlik Kurumu’na 1 adet malzeme için 2215 TL faturalandırılması gerekirken, 48 adet malzeme bedeli olarak 106.000 TL faturalandırılmıştır. Yine bir başka ameliyatta1 adet malzeme için 1378 TL faturalandırma yapılması gerekirken 66.000 TL kuruma faturalandırılmıştır. Sadece bu iki örnek için bile kuruma yapılan faturalandırmada 949.430 TL’lik bir zarar ortaya çıkmıştır.
-Üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı konulan bir hasta için kuruma yapılan faturalandırma doğum işlemi olarak yapılmıştır. Üstelik Kimlik Paylaşım Sistemine göre bu kişinin doğum yaptığına dair bir bilgiye de ulaşılamamıştır.
Bugün Sayıştay raporları ile sadece bir bölümü ortaya çıkan bu sorunlar, Ak Parti'nin sağlıkta dönüşüm iddiaları ile başlattığı sürecin sonuçlarından sadece bir kısmıdır. Kamu hastaneciliği terk edilmiş, sağlık hizmetleri özelleştirilmiştir. Tüm bu unsurlar da sosyal güvenlikteki kara deliği büyütmüştür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Ak Parti hükümetleri döneminde kronikleşmiş hal alan ve günden güne çözümsüz bir noktaya ve çöküşe sürüklenen sosyal güvenlik kurumunun açık vermesinin nedenlerinin araştırılması, buna karşı alınacak idari, mali ve teknik önlemlerin belirlenmesi, sosyal güvenlik kurumundaki bu çöküşten en fazla zarar gören orta ve dar gelirli kesim için yapılacakların belirlenmesi, bu süreçte sosyal güvenlik sisteminin Anayasa ve uluslararası mevzuata uygun hale getirilmesi, sosyal güvenlik kurumuna kuruluş hedefi ile bağdaşacak bir yapının oluşturulması amacı ile yapılacakların tespit edilmesi için Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.
Ünal DEMİRTAŞ
Zonguldak Milletvekili
Haber :
ETİKETLER : Yazdır
Çok Okunanlar
» Henüz BUGÜN Haber Görünmüyor